6 Şubat depremleri için çok şey yazılıp çiziliyor, anlatılıyor ama o geceyi yaşayanların dışında kim de derse desin hepsi havada kalıyor.
Vefat edenlere Allah rahmet eylesin, onlar kurtuldu ama kalanlar için çok zor bir süreç. Giden gitti, kalanlar o gecenin travması ile ömürlerinin sonuna kadar yaşayacaklar.
Depremin öncesi araştırılmadığı gibi sonrası sonuçları da araştırılmadı. Deprem bağıra bağıra “geliyorum” demiş ama liyakatsizleri koltuğa oturtturmaktan vaktimiz olmadı ki gelmekte olan deprem için gerekli önlemleri alsınlar.
Gerçek suçlu, sorumlu olanların yerine kamuoyunun gazını alma adına tutuklananların bir ikisi hariç hepsi salıverildi. O dönemde gözaltına alınanların en kısa zamanda çıkacağını hepimiz biliyorduk.
İçeride kalanlardan birisi de günah keçisi olarak ilan edilen, Adıyaman’da depremin sembol ismi İsias Otelin sahibi Ahmet Bozkurt, oğlu ve projenin mimarı.
Depremde Kuzey Kıbrıs’tan gelen öğrencilerin bu otelde konaklamaları ve vefat etmeleri Kuzey Kıbrıslıların konuyu gündemde tutmalarıyla dava farklı bir durum aldı.
Adıyaman’da otelde vefat edenlerin sayısının 5 katı insanın vefat ettiği yapıların sorumluları serbest bırakıldı, tutuksuz olarak yargılanıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde bir dostumuz kendi anne babasının da vefat ettiği iki bloklu binada 200 kişinin hayatını kayıp ettiğini söyledi. Söz konusu binadan dolayı kimse tutuklu değil dedi.
Daha öncede yazdım, bütün yıkılan yapılarda kimin kusuru, ihmali varsa yargı önünde hesap vermeli. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmamalı.
İsias Otel, depremde Adıyaman’da yıkılan binlerce binadan sadece biri, olay yargıya intikal etmiş ve Yüce Türk Yargısının vereceği karara herkes saygı duymalı.
İsias Otel davasında ilk günden beri yargı baskı altında tutulmaya çalıştığını hepiniz görüyoruz. Her duruşma öncesi Kuzey Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar başta olmak üzere bütün Kıbrıs Adıyaman’a geliyor. Adliyenin önünde basın açıklamaları yapıyorlar.
Davaya sahip çıkmaları oldukça güzel bir şey. Duruşma sürecinde daha dikkatli olmalıyız ki “Yargıyı etkiliyorlar” dedirtmemiz gerekiyor ama maalesef kamuoyunda “Bu davaya baskı yapılıyor” söylemini sık sık duyuyoruz.
Yargıya intikal eden bir davada taraflar, ellerindeki bilgi, belgeleri sunup gerekli savunmaların yaparak Mahkeme Heyetinin vereceği kararı beklemeleri lazım.
Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç, geçtiğimiz günlerde Bartın’da düzenlenen ve KKTC Cumhurbaşkanının da olduğu toplantıda “Biz davanın yakından takipçisiyiz. Sorumlular elbette hak ettikleri cezaya çarptırılacaklar. Bundan kimsenin, özellikle şampiyon meleklerimizin ailelerinin hiç şüphesi olmasın. Biz, davanın yakından takipçisiyiz.” ifadeleri sonrasında bu davaya bakan mahkeme heyeti nasıl bir karar vermesini bekliyoruz?
Bakanı beyin yukarıdaki söyleminde “Şampiyon meleklerimizin aileleri ve Bozkurt ailesinin hiç şüphesi olmasın” demesi daha doğru olmaz mıydı?
Aynı Bakan Tunç, geçtiğimiz günlerde sokak röportajından dolayı tutuklanan Dilruba Kayserilioğlu davasıyla ilgili soru sorulduğunda “Görüş belirtemem yargıya müdahale olur.” dedi.
Keşke Bartın’daki konuşmanızda Kuzey Kıbrıslı çocuklar konusunda da “Yargılama devam ediyor. Görüş belirtemem yargıya müdahale olur.” deseydiniz.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, herkesten daha fazla adalet duygusunun inşası için mücadele etmelidir. Yargıya güven günbegün azalırken Sayın Bakanın görev güveni herkesin inanacağı adaleti tesis etmek olmalı.
ASAL Araştırma Şirketini yaptığı araştırmada “Türkiye’deki adalet sistemine güveniyor musunuz?” sorusuna “Güvenmiyorum” diyenlerin oranı %67,7. “Fikrim yok” diyenlerin oranı %7,8 iken Biz davanın yakından takipçisiyiz. Sorumlular elbette hak ettikleri cezaya çarptırılacaklar.” derseniz adalete olan güven tabii ki azalır.
Unutmayalım ki “Adalet olmadan devlet olmaz.” “Adalet olmadan devletin değeri yoktur.” ”Gecikmiş adalet, adalet değildir.” sözleri adaletinde ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Hukukun üstünlüğünü sağlamak, adalet sistemini güvenilir hale getirmek herkesin en öncelikli görevi olmalıdır.
“Adalet, bir gün herkese lazım olur.”