Memur-Sen Adıyaman Şube Başkanı Gaffari İzci, milli iradeyi teslim almaya çalışan yapının, demokratik hukuk devleti anlayışını benimseyen bütün sistemlerde gayri meşru olduğunu ve ortak bir tavırla engelleneceğini vurguladı.
Gaffar İzci, gündeme ilişkin bir basın açıklaması düzenledi. İzci, “Memur-Sen olarak 20 Aralık’ta küresel operasyon ve yolsuzlukla mücadele; 76 milyonun ortak sorumluluğudur. Yolsuzluk yapanların da, yolsuzluk operasyonu üzerinden küresel operasyona yol verenlerin de ortaya çıkarılması gerektiğini dile getirerek, nihai hedefi Türkiye olan küresel operasyonun büyümemize ve gelişmemize yönelik rahatsızlıkların tezahürü olduğunu deklare etmiştik. Basın açıklamamız sonrasındaki gelişmeler nedeniyle, milletin iradesine sahip çıkma sorumluluğumuzun gereği olarak küresel operasyona ve bu kapsamda yaşananlara bugün 81 ilde düzenlediğimiz basın toplantısıyla bir kez daha dikkat çekiyoruz. Darbe dönemi yasa ve yasaklarının temizlenmesi ile yıkımlarının onarılması, eğitim ve çalışma hayatında kadına devlet eliyle şiddetin sembolü başörtüsü yasağının kaldırılması, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim dayatmasına son verilmesi, ötekileştirmeye son verilip kardeşlik ikliminin tesis edilmesi, devletin milletinden milletin devletine geçilmesi dahil saymakla bitmeyecek dönüşümler milletin ve millet iradesinin eseridir. Bu dönüşümler, küresel operasyonu planlayanların ve destekçilerinin gözünü korkutmakta, farkında olmadan destek verenlerce göz ardı edilmektedir” dedi.
“Çözüm sürecinde kat edilen mesafe başta olmak üzere ülkenin bütününü kaplayan ümit, ince bir mühendislikle baltalanmaktadır” diyen İzci, şöyle devam etti:
“Bugün gelinen nokta itibarıyla, gerçekten de “Büyük ve Lider Türkiye” idealini gerçekleştirmeye dönük icraatlarla bağdaşmayan yolsuzluk iddiaları toplum tarafından şaşkınlıkla izlenmektedir. Hükümetten beklentimiz; “3 Y ile mücadele” sloganıyla startını verdiği “Büyük Türkiye” yolculuğu adına, mensubiyetine ve mevkilerine bakmaksızın yolsuzluk iddialarına adı karışanların üzerine gitmesi ve kamuoyunu tatmin edecek bütün adımları içtenlikle atarak, adaletin yerini bulmasını sağlamasıdır. Siyasi iktidar, bu çerçevede varsa milletin malına kast etmiş ve yolsuzluğa bulaşmış olanları ayıklamalı, yolsuzlukla mücadele kavramına sığınarak milli irade üzerinde kalıcı vesayet kurma hesaplarının faillerini de bu vesileyle ortaya çıkarmalıdır. İçinde bulunduğumuz süreç, sivil toplum kuruluşları, gönüllü teşekküller, cemaatler ve mensuplarının istedikleri partiyi destekleme, parti kurarak siyasette var olmalarının tabii hakları olduğunu herkese hatırlatmayı gerektiriyor. Şüphesiz millet iradesinin temsiline talip olmak bütün demokrasilerde meşrudur. Ancak, sivil örgütler, cemaatler ve mensupları da, bu yolu tercih etmeden milli iradeyi teslim almaya çalışmanın, demokratik hukuk devleti anlayışını benimseyen bütün sistemlerde gayri meşru olduğunu ve ortak bir tavırla engelleneceğini unutmamalıdır. Son günlerde yaşananların, İslami hizmetleri ve prestijli faaliyetleriyle milletin takdirini kazanan bir cemaatin, devletin gücünü ve imkânlarını diğer toplumsal kesimleri yok sayacak ve onları hak kaybına uğratacak biçimde kullanma teşebbüslerinin ve en azından buna dair kaygıların nedeni olarak algılanması sonucunu da doğurmuştur. Böylesi bir durum, hep birlikte hem büyük bedeller ödeyerek var ettiğimiz toplumsal barışı hem de bir asır sonra yeniden tesis ettiğimiz milli iradeyi tehdit edecektir.”